top of page

Dünyayı Kurtarmaya Evlerimizden Başlayalım!

Dünyada son yıllarda yaşanan iklim felaketlerinin ve doğal afetlerin en büyük kaynağı büyük bir fikir birliği içinde küresel ısınma olarak gösterilmekte. Şu anda küresel ısınma ortalama 1-1,5 santigrad derece arasında değişmekte. Önümüzdeki birkaç on yıl içinde bu değişikliğin artı yönünde 2 dereceye çıkacağı gerçeği ise birçok bilimsel araştırmada ifade edilen ve tahminlerin ötesinde bir beklenti ile öngörülen günümüzün en acil önlem alınması gereken realitesi olmuş durumda!


Küresel ısınmanın en büyük nedeni bilindiği gibi atmosferdeki karbondioksit gazının artmasıdır. Karbondioksit gazındaki bu artışın en büyük sebebi özellikle yoğun olarak tüketilen ve her geçen gün tüketim miktarı artan fosil yakıtların yanmasıdır. Fosil yakıtlar olarak ifade edilen petrol, benzin, mazot, kömür, doğal gaz günümüz dünyasında halen en temel enerji kaynakları olarak tüketilmektedir. Isıtma, soğutma, motorlu araçlar, elektrik üretme gibi temel unsurların ana ham maddesi günümüzde halen fosil yakıtlardır. Fosil yakıtlar yer altından büyük maliyetlerle çıkarılan ve limitleri olan kaynaklardır. Fosil yakıtların enerjiye dönüştürülmesi yada iletilmesi sırasında birçok kayıp yaşanır. Verimsizlik yüksektir.

Fosil yakıtların belirtilen olumsuz etkileri ve ekonomik ömrünün sınırlılığı insanoğlunun günümüzdeki en önemli girişimlerini ve çalışmalarını yürütmesi için bir yandan da motive edici bir etkiye sahip olmuştur. Güneş, rüzgar, jeotermal sular, biokütle ve biogaz, geri dönüşüm vb gibi doğal enerji kaynakları her geçen gün daha verimli ve ekonomik olmakta yaygınlığı artmaktadır. Aslında uzun yıllardır kullanılan nükleer enerji ve hidroelektrik santralleri de doğal kaynaklar sınıfında değerlendirilebilecek büyük enerji kaynakları olmakla birlikte yüksek ilk yatırım maliyetleri ve çevreye büyük zarar verme potansiyelleri nedeniyle bu grup içinde daha tartışmalı bir yerde bulunmaktadır.

Küresel ısınmanın çözümü bir anda gerçekleştirilebilecek bir şey değildir. Atmosferdeki görece yüksek karbondioksit oranının doğal ve yaşama uygun değerlerine dönebilmesi için bir 100 yıl daha geçmesi gerekmektedir. Bu süre tüm insanlık için yaklaşık 3-4 nesil ifade eder ve birlikte yürütmemiz gereken en önemli mücadelemizdir.


Karbondioksit miktarının artması gibi diğer bir önemli olumsuz etken ise su ve yağmur rejimlerinin bozulmasıdır. Özellikle sahip olduğumuz tatlı su kaynakları azalmakta, yoğun nüfus artışının da etkisi ile kıtlık, kuraklık ve sel gibi felaketler yaşanmaktadır. Şehirlerde doğal toprak alanlar kalmadığı ve dere yatakları inşaatlarla dolduğu için ani yağan yağmur suları bir anda sel olmakta, can ve mal kayıplarına sebebiyet vermektedir.

İnsanoğlu olarak çevreye on yıllardır verdiğimiz zararı bir yerlerinden tamir etmeye başlamamız gerektiği açıktır. Birey birey, sokak sokak, mahalle mahalle, il il, ülke ülke bu bilinci yakalamalı ve sonraki nesillere aktarabilmeliyiz.

Peki temel olarak neler yapmalıyız?

Bilmeliyiz ki, doğanın bu şekilde tahrip olmasının en temel sebebi, insanoğlunun kümülatif yani toplam şekilde artan bilinçsiz tüketim tutumudur. Öncelikle bilinçsiz tüketici olmaktan kurtulmalıyız. Tükettiğimiz hemen her şeyi israf etmeden, kararında seçmeli ve seçtiğimiz ürünlerdeki karbon ayak izini öğrenmeliyiz. Karbon ayak izi, herhangi bir ürünün üretilmesi için ortaya çıkan ve atmosfere salınan karbon miktarını veren bir değerdir. Her tüketimimizde bu değerin peşine düşmeliyiz. Toplumsal bilincin bu yönde gelişmesi için çaba sarf etmeliyiz. Üreticilerin doğaya ve insana saygılı koşullarda üretim yapmaları konusunda onları zorlamalıyız. Ulusal ve uluslararası politikaların bu yönde geliştirilmesi için bireysel mücadeleden başlayarak baskı grupları oluşturmalıyız.

Bu temel üzerinden mimari ve kente dair yapabileceğimiz oldukça somut önlemleri ise şu şekilde sıralayabiliriz.

  • Doğadaki karbondioksiti en yoğun şekilde absorbe eden ve dönüştüren canlılar yosunlardır. Kıyılarımızın büyük bir bölümü bunun için uygundur. Kıyılarımızda yosun yetişmesi için, yosun çiftliklerinin kurulması için çalışmalar yapılmasını sağlamalıyız. Yosun çiftlikleri yoğun karbondioksit salınımı olan kara yolları, köprüler vb. gibi alanlarda da sistemli bir şekilde kurulup biokütle elde edilmesinde de kullanılabilirler.

  • Şehirler, doğal ortamlara göre yaklaşık 4 santigrad derece daha sıcaktır. Şehirlerimizin soğutulmasını sağlamalıyız. Bunun için şehirlerimizdeki yeşil alanları arttırmalı, ağaçlandırma faaliyetlerine hız vermeliyiz. Hepimizin birkaç on adet ağacı olmalı muhtelif yerlerde. Sokaklarımızda, mahallelerimizde ağaçlandırma kampanyaları düzenlemeliyiz.

  • Şehirlerimizdeki akarsu, göl, dere miktarlarını arttırmalıyız, dere yataklarını inşaatlardan temizlemeliyiz.

  • Yollarımızda, kaldırımlarımızda, meydanlarımızda suyu altına, toprağa geçiren asfalt ve beton kullanmalıyız. Yağmur suyunun toprakla bütünleşmesine engel olmamalıyız. Yer altı tatlı su rejiminin normale dönmesi için bu oldukça önem göstermektedir.

  • Günümüz teknolojisi ile evsel atıkların çöp olarak görülmesi ve çöp biriktirme dağları haline gelmesi oldukça ilkel ve yanlış bir toplumsal tutumdur. Tüm evsel atıkların geri dönüşüm çemberine sokulması ve enerji yada geri dönüştürülmüş cam, kağıt, plastik vb gibi endüstriyel ürünler olarak kullanılması için mücadele vermeliyiz. Binalarımızda “Sıfır Atık” politikası uygulamalıyız, atıklarımızı ham madde gibi görmeliyiz.

  • Teknolojik gelişmelere uygun olarak yapılarımızın elektrik enerjisini sağlamada kullanabileceğimiz teknolojileri yakından takip etmeliyiz. Güneş panelleri yada güneş enerji sistemli kiremitleri tercih etmeli, yapılarımızın tasarımında bunu temel bir girdi olarak görmeliyiz. Mimari proje tasarımında enerji etkinliği sağlayacak şekilde pasif çözümleri aktif çözümler ile birleştirecek yaklaşımları talep etmeliyiz. Bu konularda uzman olan tasarımcı ve mimarlarla çalışmalıyız.

  • Güneş, rüzgar vb. gibi alternatif enerji kaynaklarından üretilen enerjinin depolanabilmesi için lityum pillerin yanında magnezyum, sodyum, alüminyum vb gibi pillerin de kullanımını yaygınlaştırmalıyız.

  • Ulaşımda mümkün olduğunca özellikle metro gibi toplu ulaşım sistemlerini tercih etmeli karbon ayak izimizi düşürmeliyiz. Toplu taşıma araçlarından yorgun olanların kullanımını engellemeliyiz. Uzun yıllar şehirler arası çalıştıktan sonra yorulan otobüslerin şehir içlerine sokulmasına izin vermemeliyiz. Tüm toplu taşıma araçlarının ve tüm kamu araçlarının öncelikle elektrikli araç sınıfına geçmesi için baskı ve bilinç oluşturmalıyız.

  • Şehirlerdeki ve şehirler arası istasyonlardaki elektrikli araç şarj noktalarının sayısının arttırılması ve bunların ücretsiz olması için talepte bulunmalıyız.

  • Dünyada ve ülkemizde tüketilen enerjinin yaklaşık %75 i binalarda tüketilmektedir. Ve bu tüketimin de yine çok büyük bir kısmı konutlarda gerçekleşmektedir. Dolayısıyla öncelikle hepimiz evlerimizde, apartmanlarımızda enerji tasarrufu sağlayacak önlemler almalıyız. Bunların en önemlisi binalarımızın depreme dayanıklı olmayanlarının, çürük olanlarının ve ekonomik ömrünü tamamlamış olanlarının yenilenmesini bir an önce sağlamalıyız. Bu konuda devlet görevlileri ve yatırımcılarla hakkaniyet çerçevesinde iş birliklerine gitmeliyiz. Bu yenilenme sürecini bireysel zenginleşmenin kolay yolu olarak değil, toplumsal kalkınmanın önemli bir aşaması olarak görmeliyiz. Binalarımızda yalıtımsız hiçbir dış yüzey bırakmamalıyız. Temelden başlayıp tüm dış duvarları, daireler arası duvarları ve döşemeleri ve en üstte çatıyı çok iyi bir sistemle ısı yalıtımıyla sarmalıyız. Bu sayede kışın ısınmak yazın serinlemek için harcanması gerekecek enerji ve maliyetlerden kurtulmuş olacağımızı düşünmeliyiz. Ülkemizdeki binaların yalnızca %30 unun sağlıklı bir yalıtıma sahip olduğunu düşündüğümüzde bu konuda gidecek ne kadar yolumuz olduğunu anlamamız daha da kolaylaşacaktır. Tüm binalarımızın ısı yalıtımını gerçekleştirdiğimizde ülke olarak her yıl birkaç on milyar USD tasarruf edeceğimiz gerçeğini her fırsatta dile getirmeliyiz.

  • Çeşme suları ile kesinlikle araç yıkamamalıyız.

  • Projelerimizin uygun alanlarında, toprak altında, çatıda yağmur suyunu toplayacak ve gerektiğinde kullanacak depolar yapmalıyız.

  • Çeşme ve musluk suyunu toplayacak ve gri su olarak kullanacak sistemleri projelerimize entegre etmeliyiz.

  • Yapılarımızdaki ısıtma ve soğutma sistemlerini mümkün olduğunca merkezi ve enerji tasarruflu sistemlerden seçerek uygulamalıyız.

  • Yapılarımızda seçeceğimiz ve kullanacağımız ürünlerin karbon ayak izlerini öğrenmeli, düşük, sıfır veya negatif karbon ayak izli ürünleri tercih etmeliyiz.

  • Binalarımızda kullandığımız mobilya vb ürünleri mümkün olduğunca tekrar kullanabilecek başka bir fonksiyon ya da başka bir kullanıcı arayışı içinde olmalıyız.

  • Bina çatılarında ve cephelerinde güneş enerji sistemleri olduğu gibi paralelinde yeşil teras çatılar ve yeşil duvarlar ile kentlerimizdeki yeşil bitki miktarının artmasına destek olmalıyız. Bunların sulama sistemlerini damla ve yağmurlama sistemleri ile kurmalı, geri dönüşümlü drenaj ağları oluşturmalıyız. Bitki sulamada kullandığımız suyun israf olmamasına dikkat etmeliyiz. Bölgesine ve iklimine uygun az su tüketen bitkilerle genel peyzaj alanlarını düzenlemeyi tercih etmeliyiz.

  • Evlerimizdeki çöpleri-atıkları ayrıştırarak geri dönüşüm sürecine sokmalıyız.

  • LED ampuller gibi daha verimli ve düşük enerji tüketimli ürünleri kullanmalıyız.

  • Enerji dağıtım hatlarındaki ve şebekelerindeki kayıpları önlemeliyiz. Kendi kullanımımızdaki enerji tüketimini tasarruflu gerçekleştirmeliyiz.

  • Yeni projelerde ve tadilatlarda yapıların enerji etkinlik sertifikasyonuna (LEED, BREAM vb) sahip olmalarını sağlamalıyız.

  • Enerji politikalarının şeffaflaşması ve sürdürülebilir enerji politikalarının oluşturulması için yönlendirici ve talepkar olmalıyız.

56 görüntüleme0 yorum

Comments


bottom of page